THE WORLD'S END/ Dünyanın Sonu, Edgar Wright, İngiltere, 2013, Bilim-Kurgu, Komedi
Basit bir İngiliz komedisi gibi başlıyor The World's
End/ Dünya'nın Sonu, basit dediysek hani biz Türk seyircisinin anlayamayacağı
türde Benny Hill'vari soğuk espirilerden bahsediyoruz; hatta bu tür espirilerin
yoğun olduğu ilk 30 dakika biraz zor geçiyor izleyici için. Ancak o ilk yarıdan
sonra senaryonun yazarları Edgar Wright ve Simon Pegg, beraber ortaya
çıkardıkları önceki filmlerinden de aşina olacağınız gibi, öyle bir sıçrama
yapıyorlar ki izlediğiniz film önce bir uzaylı istilasına, en sonunda da
apokalyptik bir bilim-kurguya dönüşüyor.
"The World's End/ Dünyanın Sonu", Lisedeyken bir gece, yaşadıkları kasaba Newton Haven'daki 12 barı her barda birer bira içerek bir gecede turlamak anlamına gelen "Altın Tur"u yapmaya kalkışan ancak 9. bardan sonra yarıyolda sızan beş lise arkadaşının 20 yıl sonra bu turu tamamlamak için Newton Haven'a dönmelerini ve bundan sonra yaşadıkları garip ve komik olayları anlatıyor. The World's End/ Dünyanın Sonu ise altın turdaki barların sonuncusunun adıdır ve oraya ulaşmak aslında kıyameti yaşamakla aynı şeydir, çünkü dünyası küçük Newton Haven'la sınırlı kasaba halkı için orası dünyanın sonudur. Tabii 20 yıl sonra tekrar bir araya gelen, daha doğrusu arkadaşlardan hala lisedeki gibi haylaz, serseri, enerjik, sınır tanımaz kalabilen Gary King'in biraz da zorlamasıyla bir araya gelen 5 kişiden diğer 4'ü tüm o enerjilerini kaybetmiş, şişmanlamış, "büyümüş", iş sahibi olmuş ve kendilerini sağlama almış kişilerdir artık ve çok da gönüllü katılmamışlardır bu tura. Ancak 20 yıl önceki altın tur hezimeti Gary'nin ruhuna işlemiş, hatta onu akıl hastası yapmıştır. Dolayısıyla arkadaşları da onun bu saplantısından kurtulup huzura kavuşmasını sağlamak için bir an önce turu tamamlayıp, kendi güvenlikli hayatlarına dönmek istemektedirler. İlk başlarda her şey normal, çok sıradan gibi görünse de, hatta bu sıradan görünen anlar işte sizi başta biraz sıkabilir ama dayanın, turdaki ilk bir kaç barı gezdikten sonra olaylar tamamen farklı bir boyutta gelişecektir. Girdikleri hiçbir barda o eski, ama artık yaşlanmış barmenlerin kendilerini tanımadıklarını fark eden Gary, bunun sebebini bir kaç bar dolaştıktan sonra anlar ve bir barın tuvaletinde "ruhsuz" görünüşlü Newton Haven'lı bir gençle giriştiği kavgada gencin kafasını dağıtınca, gerçekten de dağıtıyor mecazi anlamda değil, aslında Newton Haven'lı bir çok insanın uzaylı bebeklerle değiştirilmiş olduğunu keşfeder. Bundan sonrası ise 5 arkadaş ve uzaylı kasaba halkı arasındaki The World's End/ Dünyanın Sonuna kadar sürecek bir kovalamacadır. Bu kovalamacada arkdaşların altın turdan vaz geçtiğini düşünmeyin sakın, çünkü en azından Gary'nin kesinlikle öyle bir fikri yoktur ve Dünyanın Sonu'na kadar gidecektir...
Ne var ki Dünyanın Sonu'na ulaşmayı başaran Gary'i daha büyük bir sürpriz beklemektir; çünkü o bar artık uzaylıların üssüne dönüşmüştür ve hepsi orada onu beklemektedir. Ampul gibi tepesinde ışıldayan uzaylıların lideri de dahildir buna:
"The World's End/ Dünyanın Sonu", Lisedeyken bir gece, yaşadıkları kasaba Newton Haven'daki 12 barı her barda birer bira içerek bir gecede turlamak anlamına gelen "Altın Tur"u yapmaya kalkışan ancak 9. bardan sonra yarıyolda sızan beş lise arkadaşının 20 yıl sonra bu turu tamamlamak için Newton Haven'a dönmelerini ve bundan sonra yaşadıkları garip ve komik olayları anlatıyor. The World's End/ Dünyanın Sonu ise altın turdaki barların sonuncusunun adıdır ve oraya ulaşmak aslında kıyameti yaşamakla aynı şeydir, çünkü dünyası küçük Newton Haven'la sınırlı kasaba halkı için orası dünyanın sonudur. Tabii 20 yıl sonra tekrar bir araya gelen, daha doğrusu arkadaşlardan hala lisedeki gibi haylaz, serseri, enerjik, sınır tanımaz kalabilen Gary King'in biraz da zorlamasıyla bir araya gelen 5 kişiden diğer 4'ü tüm o enerjilerini kaybetmiş, şişmanlamış, "büyümüş", iş sahibi olmuş ve kendilerini sağlama almış kişilerdir artık ve çok da gönüllü katılmamışlardır bu tura. Ancak 20 yıl önceki altın tur hezimeti Gary'nin ruhuna işlemiş, hatta onu akıl hastası yapmıştır. Dolayısıyla arkadaşları da onun bu saplantısından kurtulup huzura kavuşmasını sağlamak için bir an önce turu tamamlayıp, kendi güvenlikli hayatlarına dönmek istemektedirler. İlk başlarda her şey normal, çok sıradan gibi görünse de, hatta bu sıradan görünen anlar işte sizi başta biraz sıkabilir ama dayanın, turdaki ilk bir kaç barı gezdikten sonra olaylar tamamen farklı bir boyutta gelişecektir. Girdikleri hiçbir barda o eski, ama artık yaşlanmış barmenlerin kendilerini tanımadıklarını fark eden Gary, bunun sebebini bir kaç bar dolaştıktan sonra anlar ve bir barın tuvaletinde "ruhsuz" görünüşlü Newton Haven'lı bir gençle giriştiği kavgada gencin kafasını dağıtınca, gerçekten de dağıtıyor mecazi anlamda değil, aslında Newton Haven'lı bir çok insanın uzaylı bebeklerle değiştirilmiş olduğunu keşfeder. Bundan sonrası ise 5 arkadaş ve uzaylı kasaba halkı arasındaki The World's End/ Dünyanın Sonuna kadar sürecek bir kovalamacadır. Bu kovalamacada arkdaşların altın turdan vaz geçtiğini düşünmeyin sakın, çünkü en azından Gary'nin kesinlikle öyle bir fikri yoktur ve Dünyanın Sonu'na kadar gidecektir...
Ne var ki Dünyanın Sonu'na ulaşmayı başaran Gary'i daha büyük bir sürpriz beklemektir; çünkü o bar artık uzaylıların üssüne dönüşmüştür ve hepsi orada onu beklemektedir. Ampul gibi tepesinde ışıldayan uzaylıların lideri de dahildir buna:
"Galaksideki sayısız
gezegende yaptığımız gibi senin tüm potansiyelini ortaya çıkarmak için buradayız.
…
Nüfusun küçük bir
bölümünü gezegen üzerindeki 2000 civarı noktadan ele geçiriyoruz. Bu da en
geniş alana yayılmamızı sağlıyor. Buradan sonra taklitler yaratıp mesajımızı
barışçıl yöntemlerle paylaşmaya çalışıyoruz. Amacımız gayet basit. Nüfusu
galaktik topluluğumuza katılmaya hazır hale getirmek. Bu metot küçük bir
fedakarlık da gerektiriyor. Ama ne kadar az değiştirme işlemi yapmak zorunda
kalırsak kendimizi o kadar başarılı sayıyoruz. Tabii gönüllü olarak gelenleri hoş
karşılıyoruz. Birleşme için gönüllü olanlara gerekli motivasyonu verecek şeyler
sağlıyoruz. Tekrar gençliğe dönmek, ama belirli anıları kaybetmemek gibi. Böyle
bir şeyi istemez miydin? Hep istediğin şey değil miydi bu? Sistemimizin
güzelliği hepimizin kazanıyor olması. Kaybeden yok.
Biz "Şebeke"yiz. Buraya sizi daha iyi
yapmak için geldik. Son 23 yılda, bilgi teknolojilerinin bu derece ilerlemesine
hiç şaşırmadın mı? Bağlantı güçlendikçe, dünya giderek küçüldü bu bizim
eserimiz. Ve bu sadece bir başlangıç."
…
İlgintir ki buradaki uzaylılar da kendilerine, Utopia/Ütopya'daki gizli teşkilat gibi, "Network/Şebeke" adını vermişlerdir. Ancak tabii onlar gerçek anlamda bir şebeke, yani iletişim ağıdırlar ve nüfuz ettikleri şehirlerde değiştirdikleri insanlar aracılığıyla bu teknolojinin hızlı bir şekişlde gelişmesini sağlamışlardır. Gerçekten sizce de bunca şeyin son 25 yıl içerisinde gelişim göstermiş olması rastlantı mıdır? Yoksa "Roswell" gibi ABD'nin uzaylılarla ilişkiye geçtiği yerlerin varlığı ve bu teknolojilerde uzaylı parmağı olduğu teorisi gerçek midir? Ancak dünya uzaylı "ampul"ün tanımıyla "kendi kendine zarar
verme döngüsüne tekrar tekrar girmiş ve şu anda galaksinin en az
gelişmiş gezegeni"dir ve "Galaksi sizin gibi bir gezegen dolusu insana
katlanmak zorunda mı?" diye sormaktadır Gary'e. Bu nedenle de dünyadaki insanları galaktik topluluğa hazırlamak için böyle bir girişimde bulunmuşlardır. Ancak, en azından Newton Hevan'daki işbirliğini kabul eden insanların sayısından anlaşıldığı kadarıyla (sayıları üçtür bunların), tüm dünyada bu konuda da başarılı oldukları söylenemez. Bunu finalde daha iyi görürüz, çünkü dünyayı terkeden uzaylılar tüm network'u yani şebekeyi havaya uçurarak dünyayı tarihöncesi çağlara geri döndürürler. Aslında bundan bir kere daha anlıyoruz ki, daha önce Otostopçunun Galaksi Rehberi'nde de karşımıza çıktığı gibi, galaksi söz konusu olduğunda Dünya yok edilmesi kaçınılmaz derecede değersiz ve çok küçük bir parçasıdır evrenin o kadar. Diğer taraftan uzaylıların insanlığı yüceltmek ve yükseltmek için insanlarla birlikte dünya üzerinde kurmaya çalıştıkları -kendilerince- mükemmel sistem, gene insanların "rezillikleri" sayesinde işlememektedir ve bu da neredeyse tüm insanlığı kopyalarıyla değiştirmek zorunda kalmaları anlamına gelmektedir. Tıpkı Matrix'in ilk versiyonunda yaratılan o mükemmel 1990'lar senaryosuna tarlalardaki bedenlerin tepki gösterip birinci versiyonun çökmesine sebep olmaları gibi, mükemmeliyet insanoğluna göre değildir. O benliğinde her türlü iyiliği barındırdığı gibi kötülüğü de barındırır ve doğum ve ölümü yaşamdan ayıramayacağımız gibi, kötüyü ve kötülüğü de insanın varoluşundan ayıramayız. Buna en güzel cevabı Gary verir; "Rezil olmak en temel insan hakkıdır. Bu medeniyet rezaletler üzerine kuruldu!". Ama biz bundan da gurur duyuyoruz. Çünkü bu da bizi insan yapan değerlerden biridir.
Dediğimiz gibi onca Kemal Sunal filminden sonra, Türk
seyirciye yabancı gelecek bir espiri anlayışı hakim filmde; bu nedenle filmdeki
İngiliz espirilerine biraz Fransız kalabilir Türk halkı! Ancak arada (en
azından biz Türk seyirci için) gerçekten de güzel espiriler görmek mümkün.
Özellikle 5 arkadaşın Newton Haven'a giderken otomobildeki Üç Silahşörler
muhabbeti, Donnie Darko'daki o efsanevi Şirinler muhabbetindekine benzer bir
etki yapmaktadır insanın üzerinde.
"-Geri döndük! Aynı Beş Silahşörler gibi.
- Üç Silahşörler değil miydi o?
- D'Artagnan'ı da sayarsan dört.
-Kimse gerçekte kaç tane olduklarını bilmiyor ki tarih
kitapları değişip duruyor.
-Üç Silahşörler’in hayal ürünü olduğunu biliyorsun
değil mi? Alexander Dumas yazmıştı.
-Aynısını insanlar bugünlerde İncil için de söylüyor.
-Ne? Alexander Dumas tarafından yazıldığını mı?
- Saçmalama Steven! Onu İsa yazdı!
-Her neyse, beş kulağa çok daha güzel geliyor. Herkesi
üç kişiyiz diye kandırmışlardır. Çünkü eğer beş kişilerse iki tanesi ölebilir,
geriye yine üç tane kalır!"
Aslında bu filmdeki espirileri anlayabilmek için biraz da yönetmen Edgar Wright ve Simon Pegg'in ortak işlerini de seyretmiş olmak veya en azından haklarında bir fikir sahibi olmak gerekmektedir. Sonuçta World's End/ Dünyanın Sonu, ikilinin beraber yazdıkları ve yine birinin yönetmen diğerinin de oyuncu olarak yer aldığı Shaun of the Dead/ Yaşayan ölüler'in Şafağı ve Hut Fuzz/ Sıkı Aynasızlar'ın da içinde bulunduğu "The Blood and Ice Cream Trilogy", Kan ve Dondurma Üçlemesi'nin son parçası (her bölümde dondurmalı bir kornet karşımıza çıktığından bu isim verilmiş). Dolayısıyla en azından espirileri anlamak açısından diğer ikisini de seyretmiş olmak, üçüncü filme antremanlı başlamak anlamına gelecektir. Bu yüzden eğer izleyeceğiniz film bir İngiliz filmiyse çeşitli forumlarda okuyacağınız film hakkındaki olumsuz görüşleri çok da dikkate almayın.
Ve unutmayın bu bir
bilim-kurgu olsa da alt tür olarak bir komedi filmi...Aslında bu filmdeki espirileri anlayabilmek için biraz da yönetmen Edgar Wright ve Simon Pegg'in ortak işlerini de seyretmiş olmak veya en azından haklarında bir fikir sahibi olmak gerekmektedir. Sonuçta World's End/ Dünyanın Sonu, ikilinin beraber yazdıkları ve yine birinin yönetmen diğerinin de oyuncu olarak yer aldığı Shaun of the Dead/ Yaşayan ölüler'in Şafağı ve Hut Fuzz/ Sıkı Aynasızlar'ın da içinde bulunduğu "The Blood and Ice Cream Trilogy", Kan ve Dondurma Üçlemesi'nin son parçası (her bölümde dondurmalı bir kornet karşımıza çıktığından bu isim verilmiş). Dolayısıyla en azından espirileri anlamak açısından diğer ikisini de seyretmiş olmak, üçüncü filme antremanlı başlamak anlamına gelecektir. Bu yüzden eğer izleyeceğiniz film bir İngiliz filmiyse çeşitli forumlarda okuyacağınız film hakkındaki olumsuz görüşleri çok da dikkate almayın.
Yorumlar
Yorum Gönder